Bize gelen birçok vakanın temelinde önemli problem kaynaklarından birisi olarak zekat vermeme veya eksik vermenin olduğunu görüyoruz.
Zekat Allah’ın zenginin malına koyduğu; fakirin, yetimin, öksüzün, dulun, yolda kalmışın, talebenin yani kısacası her türlü ihtiyaç sahibinin hakkıdır.
Zekat vermemekle kişi kul hakkına girmektedir. Verilmeyen zekatın neticesinde bir kısım ihtiyaçlarını gideremediği için mutsuz olan bir kesim vardır.
“Kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalandırılır.”(Nisa Suresi, 123) hükmü gereğince zekat vermemekle muhtacın mutsuzluğuna sebep olan imkan sahibinin de bu dünyada gerçekten mutlu olma hakkı yoktur.
Onlar zekat vermeyerek sahiplendikleri ve büyüttükleri mallarının aile ve evlatlarında sebep olduğu olumsuz etkilerle boğuşur dururlar.
Zekat kelimesi lügatta; temizlik, safvet, nema, bereket, medh, yüceltme, artma manalanna gelmektedir. Zekat malın kirini temizleyen bir unsurdur. Zekat verilmeyince kişide mala mülke olan düşkünlüğün ve hırsın arttığını, elindekine kanaat edemediğini, cimrileşmenin başladığını, katı kalpli ve merhametsiz bir kişiliğin oluştuğunu görüyoruz.
Bu kişiler zamanla eşine pazar parası, evladına ise okul harçlığı vermekten bile rahatsız olmaktadırlar. Bunun neticesinde evde huzursuzluklar başlamaktadır. Gerek eşinin gerekse evlatlarının kendisine duyması gereken saygı ve sevgi her geçen gün kaybedilmektedir.
Malına kıyamayan bu kişilerde zamanla; malının azalacağı ve gelecekte fakirleşebileceği korkusu oluşmaktadır. Bunun neticesinde devamlı geleceğe yönelik yatırım yapma düşüncesi gelişmektedir.
Kıyamadıkları mallarının evlatları tarafından bir kısım bağımlılıklar(içki, kuma, uyuşturucu vs) ile telef edildiğini ve bu zenginliğin bir kaç kuşak sonra kaybolup gittiğini de tecrübe ediyoruz.
"Ademoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü ister. Ademoğlunun(muhteris) gönlünü topraktan başka bir şey dolduramaz..." Tecrid-i Sarih, XII, s.183.
0 Yorumlar