Yıldızname Açtırmak ve Bakım Yaptırmak Doğru mu?
Yıldızname Açtırmak ve Bakım Yaptırmak Doğru mu?
Gaybı Yalnız Allah Bilir: İslam’a göre geleceği veya kaderi sadece Allah bilir. Yıldız falı (yıldızname) gibi yöntemlerle “ömrün şu kadar yıl olacak” veya “falanca yıldız sana şunu getirecek” diye konuşmak yanlıştır. Bu tür iddialar insanları Allah’a ortak koşmaya (şirke) götürebilir.
Astroloji ve Burçlar Geleceği Belirlemez: Burçlara, yıldız haritalarına (zâyirçe) bakarak insanların karakterini veya kaderini çözmeye çalışmak İslam’da yeri olmayan bir hurafedir. Yıldızların hareketlerinden “şu olacak” demek, batıl inanç olup Allah’ın kudretini yıldızlara pay etmektir.
Falcılara ve “Bakım” Yapanlara İnanmak Tehlikelidir: Ebced hesaplarıyla anne adı sorup “sende büyü var” diyen veya “bakım yapma” adı altında cinlerle haber veren hocalar da vardır. Bunlara inanmak büyük günahtır. Peygamberimiz, falcıya gidip dediklerine inananın, Allah’ın indirdiğini inkâr etmiş olacağını belirtmiştir (Hadis, Ebû Dâvud).
Şirk, Bid’at ve Hurafeden Kaçınmalıyız: İslam, yıldızlara tapma, onlardan medet umma gibi inançları tevhid ilkesine aykırı bularak yok etmiştir. Dini bir kavram gibi sunulan muskacılık, “İslami astroloji”, enerji şifası vb. uygulamalar aslında hurafe veya bid’at kategorisindedir.
Bilimsel Gerçekler: Astrolojinin bilimsel temeli yoktur. Yıldızların konumu sürekli değişir; milyonlarca insan aynı burçta olduğu halde hepsinin kaderi farklıdır. Bu yöntemlerle verilen sözde bilgiler, göz boyamadan öteye geçmez.
Çözüm: Müslüman, geleceği öğrenmek için falcıya değil Allah’a sığınır, dua eder. Hastalık veya sıkıntıda haram yollara değil helal çarelere başvurur. Felak-Nas gibi surelerle Allah’a sığınmak en güvenilir korumadır. Kısacası, yıldız falı ve benzeri uygulamalar İslam’a aykırıdır; uzak durmak gerekir.
Yıldızname ve Yıldız Falı
Yıldızname, gezegen ve yıldızların insan kaderini etkilediği inancıyla yazılan fal kitaplarının ortak adıdır. Bu kitaplarda kişinin adı ve annesinin adı üzerinden, doğum tarihine veya ebced hesabına dayanarak ileride yaşayacakları hakkında bilgiler verilir. Örneğin falcı, “Ömrün 73 sene olacak” gibi kesin bir süre söyleyebilir. Hatta kiminle evleneceğini, ne zaman öleceğini iddia edenler de bulunur. Bu tür ifadeler gaybdan (gelecekten) haber vermek anlamına gelir.
Gelecek hakkında böyle kesin konuşmak İslam inancına ters düşer. Zira gaybı (geleceği) Allah’tan başkası bilmez (Neml 27:65). Bir insanın ömrünün süresini veya kaderini bildiğini söylemek, Allah’a ait bir bilgiye ortak olmaktır. Bu inanç, Allah’a ortak koşma (şirk) kapsamında değerlendirilir. Nitekim Kur’an, Cahiliye döneminde “filan yıldız sayesinde yağmur yağdı” diyenleri şirkle itham etmiştir. Peygamberimiz de “Kim bir kâhine (falcıya) gider de onun dediklerini tasdik ederse, şüphesiz Muhammed’e indirileni inkâr etmiş olur” buyurmuştur (Ebû Dâvud, Tıb 21; İbn Mâce, Tahâret 122). Dolayısıyla yıldıznameye bakarak verilen bilgiler bâtıl olup, bunlara inanmak kişiyi dinden çıkaracak kadar tehlikelidir. İslâm alimleri, yıldız falına inanmayı büyük günah saymış; gaybı bildiğini iddia eden herkesi yalanlamışlardır.
Allah Kur’an’da yıldızları insanların faydasına yarattığını, onların da sadece O’na boyun eğdiğini belirtmiştir (En’âm 6:97; Nahl 16:12). Hadis-i şeriflerde de yıldızlara yaratıcılık veya kader belirleyici güç atfetmenin tevhid inancıyla bağdaşmayacağı net şekilde vurgulanır. Mesela sahabeden Katâde (r.a.) şöyle demiştir: “Yıldızlar üç hikmet için yaratıldı: göğü süslemek, şeytanları taşlamak ve yön tayin etmek içindir. Kim bunların ötesinde bir anlam yüklerse yanılır… Allah’a yemin ederim, Allah hiç kimsenin ne hayatını, ne rızkını, ne ölümünü herhangi bir yıldıza bağlı kılmamıştır” (Kütüb-i Sitte, hadis no. 1697). Görüldüğü üzere yıldıznamelerde yer alan kehanetler şirk ve hurafe kapsamındadır. Müslüman’ın görevi bunları reddedip “falcılık ve kâhinlikten uzak durmak”tır (Maide 5:90). Bu konuda dikkatsiz davranmak, dinen büyük vebaldir.
Zâyirçe (Yıldız Haritasıyla Kehanet)
Zâyirçe, yıldızların belli bir zamandaki konumlarını gösteren çizelgeler ve bu çizelgelere dayanarak gelecekten haber verme yöntemidir. Bir nevi astrolojik harita kullanımıdır. Bu yöntemde gökyüzünün 12 burca bölündüğü bir daire (horoskop) çizilir; kişinin doğum anındaki yıldız ve burç konumlarına bakarak karakteri ve geleceği hakkında hükümler verilir. Örneğin “şu burcun etkisinde doğan kişi şu mizaçtadır ve hayatında şu olaylar olacaktır” denir. Mesela zâyirçe kaynaklarında “Koç burcu altında doğanlar mağrur, çalışkan ve saldırgan olur; Yengeç burcunda doğanlar tembel ve kibirli olur” gibi genellemeler bulunur. Hatta “filan saatte doğan, hayatı boyunca mutsuz olacak” gibi kesin kehanetlere kalkışılır.
Zâyirçe esasen astrolojinin bir uygulamasıdır. Astroloji (ilm-i ahkâmü’n-nücûm), yıldızların konum ve hareketlerine bakarak geçmiş, şimdi ve geleceğe dair bilgiler elde edilebileceğini iddia eden sözde bir ilimdir. İslam’ın tevhid inancına göre, yıldızlar ve gezegenler ilahî kudretin göstergeleri ve yaratılışın bir parçasıdır; ancak insanların kaderine hükmedecek bir güçleri yoktur. Yıldızların insanlar ve olaylar üzerinde etkisi olduğuna inanmak, hayrı ve şerri onlara bağlamak, Allah’ın yanında başka güçler olduğu zannını doğurur. Bu da tevhid akidesine aykırıdır ve açık bir şirk unsurudur. Kur’an, “De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başkası bilmez” buyururken (Neml 27:65), yıldız falcılığı ile uğraşanlar adeta “ben de bilebilirim” iddiasında bulunmaktadır. Böyle bir iddia, Kur’an’ın hükmünü yalanlamak anlamına gelir. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.v.), “Kim yıldızlara bakarak bir şey olacağını iddia ederse sihir yapmıştır” diyerek astrolojiyi sihir kapsamında değerlendirmiştir (Ebû Dâvud, Tıb 22). Sihir ise İslam’da haram kılınmış büyük günahlardandır (Bakara 2:102).
İslam âlimlerinin çoğunluğu astrolojiyi kesin şekilde reddetmiştir. İbn Haldûn, yıldızların insan kaderine etki ettiğini savunmanın aklen temelsiz olduğu gibi dinen de bâtıl olduğunu belirtir; zira “kâinatta yegâne fâil Allah’tır; yıldızların etkisiyle bazı hadiselerin meydana geldiğine inanmak tevhid inancına aykırıdır” diye vurgular. Bu inancı benimsemek, yıldızları ilah edinmek gibidir. Esasen putperest kavimlerde görülen yıldızperestlik inancı, İslam’ın geldiği ilk dönemde açıkça yasaklanmıştır. Hz. Peygamber, ümmeti için endişe ettiği fitneler arasında yıldızlara inanmaktan doğacak sapmayı özellikle zikretmiştir: “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeylerden biri yıldızlara (ilim adına) inanmak, kaderi yalanlamak ve şeytanın aldatmasıdır” (Mecma’u’z-Zevâid, 7/203)[24]. Özetle, zâyirçe ve astroloji uygulamaları hurafe ve şirk kategorisine girer. Müslüman’ın görevi yıldızlardan medet ummak değil, onları Allah’ın kudret delili görüp ibret almak ve hayırlı işleri yapmakla meşgul olmaktır.
“Bakım Yaptırma” ve Medyumlara Gitme
Halk arasında “bakım yaptırma” tabiri, çeşitli medyumlara veya üfürükçü hocalara gidip durumunun okunmasını istemek anlamında kullanılır. Bu kişiler genellikle fala bakar, “kitap açma” denilen yöntemlerle veya ebced hesabıyla bazı sonuçlar çıkarırlar. Örneğin, bir hocanın müşteriye annesinin ismini sorup harf hesaplarıyla onun ölüm tarihini “okuduğu” vakalar vardır. Yıldıznameye baktığını söyleyen bazı kişiler de anne adı, doğum tarihi gibi bilgilerle aynı sayfadan herkese benzer şeyler söyler; mesela “şu sene başına şu gelecek” diye insanları inandırmaya çalışırlar. Bazı “bakım”cılar ise kişi üzerindeki büyüyü bozmaya çalıştığını iddia eder, muska yazar, tarifler verir.
Bu tür medyum veya cinci hocaların uygulamaları İslam’da kesinlikle haramdır. Bunlar, ya insanların zaafını istismar eden sahtekârlardır ya da cinlerle irtibat kurup gaybî haber aldığını sanan kimselerdir. Her iki durumda da onlara itibar etmek dinen yasaklanmıştır. Peygamber Efendimiz, falcıya sadece soru amaçlı giden kişinin bile kırk gün namazının kabul olmayacağını, eğer söylediklerine inanırsa vahyi inkâr etmiş olacağını haber vermiştir (Müslim, Selâm 125). Bu ağır uyarı, “bakım yaptırma” adı altındaki faaliyetlerin ne kadar tehlikeli olduğunu gösterir. Zira gayb bilgisi iddiası, şirk ve küfür sınırlarında dolaşan bir cür’ettir. Ayrıca bu “hizmetler” çoğu zaman büyü (sihir) ile iç içedir. Büyü yapmak ve yaptırmak büyük günahtır; Kur’an’da sihirbazların ebedî felakete uğrayacağı bildirilmiştir (Bakara 2:102). Kişinin “bende büyü var mı?” diye hocaya koşması da yanlıştır; zira büyü olup olmadığını mutlak surette bilebilecek tek kudret Allah’tır. Nitekim Resûlullah’a (s.a.v.) yapılan sihrin varlığını bile Cebrâil’in haber vermesiyle öğrenebilmiştir. Bir peygamber dahi ancak vahiy ile gaybı öğrenebiliyorsa, herhangi bir hocanın, medyumun “sizde büyü var/yok” demesi tamamen zandır. Neticede hem parasal sömürü yapmakta hem de insanları Allah’tan uzaklaştırıp korku ve saplantılara itmektedirler.
“Bakım” yaptırmak, hurafe ve bâtıl inanç kategorisine girer; eğer cinlerle anlaşma veya dua dışında ritüeller söz konusu ise ayrıca bir şirk tehlikesi taşır. Çünkü cinlerden medet ummak, onlarla iş birliği yapmak tevhide aykırıdır (Cin 72:6). İslam bu tür çaresizlik istismarlarını önlemek için müminlere Felâk ve Nâs sûrelerini tavsiye etmiştir. Efendimiz (s.a.v.), sihirden korunmak isteyen sahâbîlere bu sûreleri okuyup Allah’a sığınmayı bizzat uygulayarak örnek göstermiştir. Dolayısıyla bir Müslüman, kendisine musallat olduğunu düşündüğü kötülükler için haramlara değil, Allah’a yönelmelidir. Kur’an okunarak yapılan şifa duaları caizdir; fakat anlaşılmayan semboller, muskalar, çağrılar içeren uygulamalar kesinlikle reddedilir. Bunlar ne sünnette vardır ne de İslam’ın ruhuna uygundur. Sonuç olarak “bakım” bahanesiyle gaybdan haber verenlere inanmak, kul hakkından şirke pek çok günahı beraberinde getiren ciddi bir sapmadır.
İslâmî Söylemle Süslenen Çarpık Uygulamalar
Bazı modern hurafe ve batıl uygulamalar, kendilerini İslâmî söylemle kamufle etmeye çalışır. Örneğin “Havas ilmi” adı altında muskacılık, vefk (tılsımlı tablo) çizme, ebcedle geleceğe dair mesajlar çıkarma gibi işler yapılmaktadır. Bu tip kimseler, Esmaül-Hüsnâ (Allah’ın isimleri) veya Kur’an ayetlerini belli sayılarda okuyarak işler çözmeyi vadeder. Hatta “İslami astroloji” gibi kavramlar ortaya atıp, sanki Hz. Peygamber de burç yorumlamış gibi mesnetsiz iddialar öne sürerler. Oysa din kisvesine büründürülen bu uygulamaların sahih sünnette hiçbir karşılığı yoktur. Kaynağı belirsiz menkıbelere, “falanca hazret şöyle buyurmuş” tarzı rivayetlere dayanarak yapılan yorumlar güvenilir olamaz. İslam geleneğinde ilm-i nücûm astronomi anlamında kullanılmış; ancak yıldızlardan hüküm çıkarma manasında asla teşvik edilmemiştir. Eğer bir uygulama gerçekten meşru olsaydı Kur’an veya sahih hadislerde açık delili bulunurdu. Bu nedenle sonradan ortaya çıkıp “dinî bir kılıf uydurulan” her yöntem bir bid’attir. Nitekim Hz. Peygamber, dine sonradan sokulan her şeyin reddedileceğini belirtmiştir (Buhârî, İ’tisâm 5).
Öte yandan, bazı şifa ve enerji terapileri de İslami kavramları ödünç alarak kendilerini kabul ettirmeye çalışır. Örneğin “bioenerji, reiki” gibi uygulamalarda bazı hocalar Fâtiha, Âyetü’l-Kürsî okuyup enerji gönderdiklerini iddia edebilir. Oysa bu uygulamalar köken olarak Doğu mistisizmine dayanan, içinde reenkarnasyon, ruh çağırma, çakra inancı gibi İslam’la bağdaşmayan unsurlar barındıran yöntemlerdir. Dini terminoloji kullanılması, onları İslam’a uygun hale getirmez. Aksine, bu tavır İslam’ın saf akidesini bulandırır. Şifa ve bereket dağıtma vaadiyle “kişiye özel din” oluşturma tehlikesi doğar. Müslümanlar arasında maalesef bazı kimseler, bu tip alternatif inanç karışımlarına yönelmiş ve temel ibadetleri ihmale başlamıştır. Bu gidişatın önüne geçmek için dinî kavramların suistimaline karşı uyanık olmak şarttır. Sloganları ne kadar süslü olursa olsun, sünnetten ve Kur’an’dan dayanakları yoksa o uygulamalardan uzak durulmalıdır. Sonuç olarak, “din sosuna bulanmış” astroloji, muskacılık, enerji terapisi gibi faaliyetler ya hurafe ya da bid’at kapsamındadır ve hepsi de neticede hak yoldan sapma tehlikesi taşır.
Bilimsel Açıdan Değerlendirme
İslamî eleştirilerin yanında, bu tür astrolojik ve okült iddialar bilimsel olarak da büyük tutarsızlıklar içerir. Birkaç önemli noktayı vurgulayalım:
Astrolojinin Geçersizliği: Modern astronomi, yıldızların ve gezegenlerin insan kaderini etkilediğine dair hiçbir kanıt bulamamıştır. Aksine, astrolojinin dayandığı burç takviminde ciddi hatalar vardır. Dünya’nın ekseninin yalpalaması sonucu yıldızların gökyüzündeki konumu her yıl değişir; dolayısıyla 2000 yıl önce belirlenmiş burç takvimine göre bugün doğan biri aslında bir önceki burç konumunda doğmaktadır. Bu kayma, astrolojik hesapların bilim dışı olduğunu gösterir. Müneccimler ise bu gerçeği çoğunlukla göz ardı eder. Ayrıca aynı burçta doğan milyonlarca insanın hayatının bambaşka seyirlerde ilerlemesi, tek başına astrolojinin iddialarını çürütmektedir. İstatistiksel araştırmalarda da burç tahminlerinin rastgele tahminden ileri gitmediği görülmüştür. Sonuç olarak astroloji, bilim camiasında sözde-bilim (pseudo-science) olarak sınıflandırılmaktadır.
Kehanetlerin Öznel ve Yanıltıcı Olması: Falcıların ve medyumların öngörüleri genellikle belirsiz, herkesin kendine yontabileceği ifadelerden oluşur. Psikolojide “Barnum etkisi” denen olgu sayesinde insanlar, aslında kendilerine özel olmayan bu genel sözleri üzerlerine alınırlar. Örneğin “Sen çok fedakâr bir insansın ama zaman zaman kıymetin bilinmiyor” gibi cümleler pek çok insana uyabilir. Fal bakan kişi bu teknikle tutturduğunu sanır. Halbuki ortada hiçbir gerçek öngörü yoktur. Bu durum bilimsel deneylerle defalarca ispatlanmıştır: Kontrollü ortamlarda medyumların başarı oranı sıfıra yakındır.
Sözde Tedavi ve Enerji Şarlatanlığı: Bioenerji, reiki gibi alternatif uygulamalarda da bilimsel çelişkiler mevcuttur. İnsan bedeninde ölçülüp kanıtlanmış “aktarılan bir enerji” tespit edilememiştir. Bu alandaki iyileşme iddialarının bir kısmı plasebo etkisiyle açıklanabilir. Kalan vakalarda ise İslam’a göre büyük ihtimalle cinlerin istismarı söz konusudur (bu, dinî bir izahtır; bilimin alanına girmez). Nitekim “enerji” seanslarında hastalığı geçip bir süre sonra daha da ağırlaşan çok kişi bulunmaktadır. Bilimsel yöntemle test edildiğinde tutarlılık göstermeyen bu uygulamalar, aklın ve bilimin onayladığı yollar değildir.
Sonuç: Yıldızname, zâyirçe, astroloji, bakım yaptırma gibi ezoterik uygulamalar ne dinen ne de bilimsel olarak kabul görür. İslâm, insanları kader korkusundan kurtarıp yalnız Allah’a güvenmeyi öğütlerken, bu yöntemler insanı yıldızlara, muskaya bağımlı hale getirir. Aklen de bu iddialar geçersizdir. Dolayısıyla bir Müslüman için en doğru tutum, şirk, bid’at, hurafe ve batıl inanışlardan uzak durmak; Kur’an ve sünnete sarılarak Allah’a tevekkül etmektir. Peygamberimizin öğüdü açıktır: “Kişinin iyi Müslüman oluşunun alameti, boş ve faydasız şeyleri terk etmesidir” (Tirmizî, Zühd 11)[25]. Yıldız falı ve benzeri tüm uygulamalar da işte böyle “faydasız ve tehlikeli” şeylerdir. Bunları terk etmek hem imanı korur hem de insanı maddi-manevi zararlardan emin kılar.
0 Yorumlar